6 Mart 2009 Cuma

İmkansız Mı?

“18 Kasım 1995 günü keman sanatçısı Itzhak Perlman,New York’ta, Lincoln Center’daki Avery FisherSalonunda bir konser vermek üzere sahneye çıktı.Eğer herhangi bir Perlman konserinde bulunmuşsanızbilirsiniz ki onun için “sahneye çıkmak”hiç de küçümsenecek bir başarı değildir.Çocukluk yıllarında çocuk felcine yakalanmış olanPerlman’ın her iki bacağında da destekleyici atellervardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmektedir.Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adımatabilmek suretiyle acı içinde ve yavaş yavaşyürüken görmek unutulmayacak bir görüntüdür.Ağrılar içinde ama ihtişamla yürümektedir,sandalyesine erişinceye kadar.Sonra oturur; yavaşça koltuk değneklerini yerekoyar, bacaklarındaki atellerin klipslerini açar,bir ayağını geriye iter, ötekini öne uzatır.Daha sonra yere eğilerek kemanını alır,çenesinin altına koyar, orkestra şefinebaşıyla işaret verir ve çalmaya başlar.
Şu zamanda değin, izleyiciler bu ritüele alışmışlardır.O, sahnenin bir ucundan sandalyesine doğru ilerlerkensessizce otururlar. Bacaklarındaki klipsleri açarkeninanılmaz bir sessizlikle beklemektedirler.Çalmaya hazır olana dek beklerler.Ancak o konserde bişiler ters gitti. Daha ilk birkaçsatırı çalmıştı ki, kemanın tellerinden bir tanesi koptu.Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü,salonun bir ucuna tabancadan fırlayan kurşungibi gitmişti ses. O sesin ne anlama geldiğikonusunda yanılmak imkânsızdı. Ve bununakabinde ne yapılması gerektiği konusunda da…O gece orada olan insanlar kendi kendilerineşöyle düşündüler: “Anlamıştık ki, yenidenayağa kalkması, atelleri yeniden takması,koltuk değneklerini alması, yavaş yavaş sahnearkasına gitmesi ve ya yeni bir keman bulmasıya da yeni bir tel takması gerekecekti”
Ama o öyle yapmadı. Bunun yerine bir dakikakadar bekledi, gözlerini kapadı ve sonraşefe yeniden başlaması için işaret verdi.Orkestra başladı ve o kaldığı yerden devam etti.Ve daha evvel hiç görülmemiş bir tutku, güçve saflıkla çaldı. Elbette herkes bilmektedir ki;senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkansızdır.Bunu ben de bilirim, sen de bilirsin, herkes bilir…Ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmişti.
Onu, parçayı kafasında molüde ederken,değiştirirken ve yeniden bestelerken görebilirdiniz.Bir noktada, telleri nerdeyse yeniden tonlamışçasınasesler çıkarmaktaydı kemandan, daha evvel hiçvermedikleri sesleri vermelerini sağlamak için…Bitirdiğinde salonu olağanüstü bir sessizlik kapladı.Ve akabinde seyirciler ayağa kalktı ve tezahürata başladılar.Oditoryumun her yanından inanılmaz bir alkış patladı.Hepimiz ayaktaydık… Bağırıyor, ıslık çalıyor,alkışlıyor, yaptığını ne kadar takdir ettiğimizi,beğendiğimizi anlatacak her türlü hareketi yapıyorduk.Gülümsedi, yüzünden akan terleri sildi, yayınıkaldırarak bizi susturdu ve böbürlenerek değilama sessiz, güçlü, dingin bir tonla şöyle dedi :
“Bilirsiniz, bazen de sanatçının görevidir,elinde kalanlarla ne kadar dahamüzik yapabileceğini bulmak…”Bu ne güçlü bir cümledir. Duyduğumdanberi aklımdan çıkmıyor. Ve kim bilir?Belki de bu bir yaşam tarzıdır,sadece sanatçılar için değil hepimiz için.Burada, tüm yaşamını bir kemanın 4 teli ilemüzik yapmak üstüne kuran ve birden bire,bir konserin ortasında kendini sadece 3 tel ilebulan bir adam vardır. O da 3 tel ile müzikyapmayı seçer… Ve o gece yaptığı; sadece3 telle yaptığı müzik, daha evvel yaptığı,4 teli varken yaptığı herşeyden daha güzel,daha kutsal, daha unutulmazdı…
“O zaman belki de bizim görevimiz,yaşadığımız bu sallantılı, hızla değişen,ürkütücü dünyada kendi müziğimizi yapmaktır;önce elimizde olan herşeyle ve daha sonra bu artıkimkansız olduğunda, sadece elimizde kalanlarla…”
Jack Riemer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder